İnsanoğlunun en vazgeçemediği huylarından biri de dedikodu olsa gerek. Nasıl bir alışkanlık ki, kimse bu huyundan kolay kolay vazgeçemiyor…
Halbu ki, dedikodu yapmak yani gıybet etmek dinimizce ölmüş kardeşinin etini yemek gibş bir şey olduğu hatırlatılır. Buna rağmen çoğu kişi bir başkasını çekiştirmekten kendini alıkoyamaz…
Dedikodu yapmak ahlaki açıdan da etik olmamasına rağmen yine de bunun herkes tarafından yapılması anlaşılması zor bir duygu gibidir…
Ve dedikodular bazen doğru gibi algılanıp kişiler hakkında yanlış anlaşılmalara yol açar. Aslında dedikoduyu çok sevenlere şu atasözünü hatırlatmak lazım. ‘’Tencere dibin kara, seninki benden kapkara’’ Buna benzer atasözlerini çoğaltmak mümkündür…
Dedikodu mevzusuna nereden geldik. Hemen anlatalım. Geçenlerde bir meslektaş aradı. ‘’ Benim hakkımda falanca kişiye bir şeyler söylemişler’’ Benim haberim yok dedim. Zaten dedikodu mevzusunu hiç sevmem. Gözümle görmediğim kulağımla duymadığım hiçbir konuda şahitlik etmem. Dedikoduyu sevenlere bu huylarından vazgeçmelerini tavsiye ederim…
Yine cümle aleme derim ki, dedikodu konusundan uzak durun. Kimseleri kötü tanıtmaya çalışarak elinize bir şey geçmez. Dahası kendiniz kaybedersiniz. Şunu hiçbir zaman kimselerin unutmamasını temenni ederim. Yüce ALLAH, göz vermiş gör diye, kulak vermiş duy diye ve de dil vermiş konuş diye.. Eeee hal böyle iken neden başkalarının sözüyle hareket edersiniz ki?...
Sözün noktası…
Hiçbir insanoğlu çağımızın kötü bir hastalığı olan dedikodu hastalığından uzak durmalıdır. Kimseleri başkalarına kötü tanıtmaya çalışmayın. Aslı astarı olmayan konuları gerçekmiş gibi anlatmayın. Unutulmasın ki, bazen insanlar kazdıkları kuyuya kendileri düşebilirler…