Kendimi bildim bileli bu kavanoz dipli dünyanın hiçbir şeyine alışamadım. Ne bu dünya beni ne de ben bu dünyayı sevmedim…
Aklımızın her şeye ermeye başladığı zamandan bu yana hiçbir şeyin adil olmadığını anladım. Paranın gücü her şeyin üstündedir. Gariban ne kadar haklı olursa olsun paranın gücü karşısında dut yemiş bülbüle dönüyordu. Eğer bi de haksızlığa uğramazsa haline şükretsin…
Yaşantımızın yanında bu meslekte tam 42 yılımızı doldurmuşuz. Ve bu süreçte neler gördük neler. Gördüğümüz haksızlıklar hep midemizi bulandırdı ama elimizden bir şey gelmedi-gelmiyorda…
Hayatın her safhasında ‘’güçlü’’ kavramı kendini gösteriyordu. Güçsüz insan ne olursa olsun yerden göğe kadar haklı da olsa bir şey anlayamıyordu. Çünkü güçlü insanın çuvallarca parası vardı. İşte o paranın gücü etrafındakilerin de desteğini almaya yetiyordu. Ne kadar da bilseler ki, parasız adam haklı, ama parası çok olan adama mecburen haklısın demelerini gerektiriyordu…
Hayat böyleydi. Yalan dünya ya da düttürü dünyanın ahvalı böyleydi. Her şey paraya göre ayarlanmıştı. Siyasetimiz da öyle değil mi? Güçlü siyasetçi ne söylerse söylesin alkışlanır, takdir toplar. Ne de olsa güç onda. Zayıf siyasetçi ise ağzıyla kuş bile tutsa kendini kanıtlayamaz…
İşte yaşadığımız kahpe dünya böyle. Her zaman güçlülerin var olduğu, sözlerinin geçtiği, kendilerini kabul ettirdikleri bir ortamdayız. Hiç kimse doğruyu anlamaya
çalışmıyor. Herkes yanlışa doğru diyerek alkış tutuyor…
Ey insanoğlu her şey bu dünyada hoş ve güzel…
Peki yarın hak dünyasında yüce ALLAH’ın huzurunda bunların hesabını vermeyecek misin?
Denilse ki, ‘’ey insanoğlu neden yanlışa doğru dedin, güçlüyü tutup garibanın karşısında oldun?!’’ Ne cevap vereceksin?...
Bu sözümde tüm insanoğullarına…
Siz siz olun bu yalan dünyada hiçbir zaman doğrulardan şaşmayın. İşin içinde ne olursa olsun, dünyanın bütün hazinesini ayaklarınızın altına koysalar da dönüp bakmayın…
Unutma ey insanoğlu…
Ölüm var, hak dünyası var…