Ama bunu dert etmek yerine, kendi verilerini baz alarak, daha sık hesaplama yöntemi kullanan bir diğer yapıya itiraz ediyor. Neden? Çünkü açıkladığı verinin iki katından fazla enflasyonu ortaya çıkarıyor.
Daha garip bir durum var. İtiraz ettiği nokta farklı bir veri açıklamasına ve kendisinin doğruyu yansıtmadığı tezine değil. Veri açıklamasına… TÜİK – ENAG tartışmasından bahsediyorum.
Önce son açıklanan enflasyon verilerini hatırlatalım. Şubat 2023 itibariyle TÜİK aylık yüzde 3,15, yıllık yüzde 55,1 enflasyon artış hızı açıkladı. ENAG ise aylık yüzde 7,2, yıllık ise yüzde 126,9’luk bir enflasyonu duyurdu.
Siz burada yöneticilik yapsanız ve açıkladığınız rakamlardan emin olsanız neye itiraz edersiniz? Aradaki uçurum niceliğindeki farklara… Bu itirazınızı da mahkeme kapısına gitmek yerine, konunun uzmanlarının denetimine sunarsınız değil mi?
Hayır; TÜİK öyle yapmıyor. Mahkemeye gidiyor ve çocukça bir tavırla ENAG’ın veri açıklamasına itiraz ediyor. Şimdi tekrar davalık oldu. Tekrar diyorum; zira bu konuda daha önce mahkemeye başvurmuştu. Sonuç?
“Davanın duruşması 2022’de Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülmüş; duruşma hakimi, TÜİK’in açmak istediği davanın reddine karar vererek duruşmayı bitirmişti.”
Şimdi ENAG Başkanı Prof. Dr. Veysel Ulusoy’ın beyanından anlıyoruz ki, TÜİK tekrar mahkeme kapısında… İtirazı ne? Yine aynı konuda… Verilere değil, veri açıklanmasına itiraz ediyor.
Ne istiyor? İhtiyati tedbir alınmasını… Daha önce ne olmuştu? Oybirliğiyle reddedilmişti. Anlaşılan o ki sürekli bir devinim halinde yöneticileri değişen kurumda, her gelen şansını deniyor ve deneyecek.
Fakat tüm bunların ötesinde rakamlardaki uçurum büyürken, rakamlarla ilgili bilimsel bir tartışmaya girmekten de kaçınıyor. Dedim ya; dünyanın en garip memleketinde yaşıyoruz ve daha garip olan ise artık bu yaşananları garipsemeyip, gülüyor olmamız.
Bence TÜİK, bu tip ayrıntılarla uğraşacağına, açıkladığı gerçekle ilgisi olmayan ve hatalı olduğunda herkesin de hemfikir olduğu verileri gözden geçirsin.
Çünkü bu veriler, aynı zamanda insanların gelirlerini belirleyen nitelikte olduğu için, yaşanan fakirliğin, düşen satınalma gücünün de bir numaralı sebebi olarak ortada duruyor.